Süleyman Seyyid
1842’de İstanbul’da Doğdu, 1913 yılında İstanbul’da öldü. İdadi ve Harbiye’de resim yeteneğiyle öğretmenleri Chirans ve Kess’in dikkatlerini çekti. Paris’e gönderilerek Abdülaziz tarafından Türk öğrenciler için açılmış olan Mekteb-i Osmani’de öğrenim görmeye başladı.
Paris Güzel Sanatlar Okulunu bitirdi. Harbiye’ye resim öğretmeni olarak atandı. Daha sonra Tıbbiye İdadisinde resim öğretmenliği yaptı (1884-1910).
1882 yılında İstanbul'da doğan Hikmet Onat, ilk öğreniminden sonra, Heybeliada Deniz Harp Okulu'nu 1903 yılında bitirdi. Bahriye'den ayrılarak İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi. 1910 yılında mezun olup, resim üzerine açılan bir yarışmaya katılarak Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde Fernaed Cormon Atölyesi'nde dört yıl çalıştı. I. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü ve Nişantaşı Sultaniyesi'nde öğretmenlik yapmaya başladı.
Öğretmenliğine Güzel Sanatlar Akademisi'nde de devam eden Hikmet Onat, 1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyeti'ne kurucu üye olarak katıldı. Hikmet Onat, ilk dönemlerinde İstanbul'un deniz ve kır görünümlerini renk ve ışık parlaklığıyla canlandıran resimleriyle tanındı.
Eserleri Resim ve Heykel Müzesi ile özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının başlıca yapıtları şunlardır:
"Kandilli Sırtlarından"
"Siperde Mektup Okuyan Askerler"
"Savaşa Giderken Veda"
"Kabataş'tan Manzara"
"Dikiş Diken Kadın"
"Derede Sandal"
"Salacak"
"Topkapı Sarayı"
"Kıyıda Gemi"
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
1911 yılında Trabzon, Görele'de doğdu. Ailesinin beş çocuğundan ikincisidir. Trabzon Lisesi'nde okurken, 1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyisi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitti. Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile de burada tanıştı.
Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katıldı. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açtı. 1934'te katıldığı Akademi'nin diploma yarışmasında üçüncü oldu. Bu derece ile mezun olmak istemediği için bir yandan diploma yarışmasına yeniden hazırlanırken, bir yandan da bir süre Çerkeş demiryolu yapımında çevirmenlik yaptı, Tekel Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. 1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katıldı. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı oldular. Bedri Rahmi birçok ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde resim yapmak için 1938'de Edirne'ye, 1941'de de Çorum'a gitti. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar, iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu'ya özgü görünümler egemendir.
1940'lardan sonra duvar resimlerine yöneldi. İlk duvar resmini 1943'te İstanbul'da, Ortaköy'deki Lido Yüzme Havuzu için yaptı. 1947'de İstanbul'da özel bir atölye ve galeri açtı. 1950'de Ankara'da sanatının o güne kadarki bütün dönemlerini kapsayan bir sergisi düzenlendi. Bedri Rahmi aynı yıl bir kez daha Paris'e gitti ve İnsan Müzesi'nde (Musée de I'homme) ilkel kavimlerin sanatını inceledi. Bu incelemeleri "güzel"in aynı zamanda "yararlı"da olabileceği, "yararlı" olmanın "güzel"in gücünü eksiltmeyeceği düşüncesine ulaşmasına yol açtı. Bu düşünce ise onun bundan sonraki sanat görüşünü tümüyle etkiledi, yönlendirdi. Mozaik çalışmalarına 1950'de başladı. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirdi ve bu yapıtıyla serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazandı. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'lik bir mozaik pano hazırladı. 1960 ve 1961'de iki kez ABD'ye gitti. Orada birçok geziye katıldı, konferanslar verdi ve resim çalışmaları yaptı.1969'da Sao Paulo Bienali'nde (iki yıllık sergi) onur madalyası kazandı. Ayrıca 1940'ta Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı serginin 4.sünde ikincilik ve 1972'de de 33. sergide birincilik ödülünü aldı. Ölümünden sonra 1976'da Ankara'da "Yaşayan Bedri Rahmi" adıyla bir sergisi düzenlendi. Aynı yıl İstanbul'da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına düzenlenen bir sergiyle anıldı. 1984'te İstanbul'da "Bedri Rahmi-Her Dönemden" adlı bir toplu sergisi açıldı.
Bedri Rahmi Akademi'deki ilk yıllarından sonra temel bilgilerini Paris'te André Lhote'un akademisinde edinmesine karşın onun kübist ve yapımcı (konstrüktif) yaklaşımını benimsememiş, Dufy ve Matisse'i kendine daha yakın bulmuştur. Paris'ten döndükten sonra Anadolu ve Trakya gezilerinde yaptığı resimlerle İstanbul görünümlerinde Dufy'nin renk ve çizgi anlayışının etkileri görülür. Zamanla bu etkiden sıyrılan Bedri Rahmi halk sanatını sağlam bir kaynak olarak görmeye başlamıştır. Halk sanatından yola çıkarak yeni anlatım biçimleri aramıştır. Minyatürlerden de esinlenmiştir. Anadolu kilimlerinin geometrik, soyut biçimleri, çini, cicim, heybe, yazma ve çorapların bezeme düzeni ve renk uyumlarını kaynak olarak kullanmış, motifin ağırlık kazandığı süslemeci bir tutumla resimler yapmıştır. Ancak, yalnızca motifleri resme uygulamakla yetinmemiş, renk ve malzeme araştırmalarına da girmiştir. Çeşitli teknikleri deneyerek gravür, mozaik, heykel ve seramik alanlarında birçok ürün vermiştir. Yine bir halk sanatı olan yazmacılığa da yönelmiş, kumaş üstüne baskılar yapmış, bu çalışmalarını öğrencileriyle birlikte de yürütmüştür.
İki yıl kadar süren ABD gezisinden sonra değişik malzemelerden yararlanarak soyut resimler ve renk düzenlemelerine yönelmişse de son yıllarında yeniden eski konularına dönmüştür. Kemençeciler, gecekondular, hanlar, kendi portreleri, balıklar ve kahvelerle, yeni renk ve doku deneyimlerinden de yararlanarak, doğaya eğilişin ustaca ve yetkin örneklerini vermiştir. Çağdaş resim öğelerini de içeren bu çalışmalarında, konu soyuta yaklaştığı oranda, resmin de bir tür "nakış"a dönüştüğü izlenir.
Fikret Mualla
1903’de İstanbul’da doğdu, 1967’de (Nice) Fransa’da öldü. Bir süre Saint Josepth Fransız Okulunda, bir süre de Galatasaray Lisesinde okudu. Mühendislik Eğitimi yapmak üzere Almanya’ya gönderildi. Resim çalışmalarına burada başladı ve kısa sürede başarıya ulaştı. Daha sonra Fransa’da André Lhote atölyesinde çalıştı.
Parasızlık nedeniyle Türkiye’ye dönünce Ayvalık Orta Okulunda resim öğretmenliği yaptı. Bir süre Bakırköy akıl Hastanesinde gözetim altında tutuldu.
1976’da çeşitli yerlerden sağlanan resimleriyle Ankara’da bir sergi düzenlendi.
En tanınmış eserleri;
Sevişenler
Sokak
Kafe
Haliç ve Süleymaniye
Baloncu
Hakan Şimşek
1967 yılında doğdu. 1987-1990 yılları arasında İ.Ü bünyesinde ressam Gülseren Südor'un derslerini takip etti.
1990 yılında İ.Ü. Resim Kulübü'nü Ergin Bilgin ile birlikte kurdu. Burada ressam Erol Deneç ve Feride Binicioğlu ile birlikte çalıştı, aynı dönem Remzi Köklü yönetimindeki Mizah Müzesi Baskı Atölyesi'nde özgün baskı üzerine çalışmalarını sürdürdü.
Arada derede 10 kadar karma resim ve özgün baskı sergisine katıldı, 1996 yılında Atatürk Kitaplığı'nda ilk kişisel sergisini açtı. Pekçok ressam gibi hiç onaylamasa da ara sıra yarışmalara katıldı, sergilenme ve ödüle layık görüldüğü de oldu görülmediği de.
Buradaki kıstasa inanmadığı için kaybettiğinde de kazandığında da sanatsal olarak kendine bir pay çıkarmayı doğru bulmadı. Bir başka sanat dalı yarışmasında, örneğin kazanan şarkının veya filmin sanatçının elinden alındığına şahit olmadığı için, resim yarışmalarında ödül verildikten sonra resmin niye ressamdan alındığına anlam veremedi. Yarışmaları, fiyatını düzenleyici kurumun belirlediği seçmeli bir satın alma yöntemi olarak gördü.
Bir üslubum olmazsa resim piyasasında adımı duyuramam kaygısıyla iki aylıkken zorla bir üslup yaratmaya çalışmadı, bunun zamanla olacağını veya olmayabileceğini düşündüğü için resmi hep bir öğrenme süreci olarak gördü ve denemeler yaptı. Çok değişik alanlara ilgi duyduğu için resimlerinin de birbirinden çok farklı anlatım biçimleri oldu.
Resimde dehaya inanmadı, resmin tanımını yapmaya da hiç çalışmadı. Yer yer figüratifmiş izlenimi veren sembollerin sunduğu diyalektikten doğan dinamizmin, fırçanın tuvaldeki devingen serüveniyle buluştuğu noktada bambaşka bir varoluşun yaratıldığını görüyoruz türünden resim yazılarını, o da pekçok kişiyle birlikte anlamakta güçlük çekti ve yine pekçok kişi gibi o da güldü
Halil Gülel
1955 yılında Denizli'nin Çal ilçesinin Yukarıseyit köyünde doğdu. İki yaşındayken çocuk felçi hastalığına yakalandı. Çeşitli yıllarda on defa ameliyat oldu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Çal'da bitirdi.
1974'te Denizli Lisesi'ni bitirip, aynı yıl İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Resim Bölümü'nün açmış olduğu sınavları kazanarak, eğitime başladı. Bu akademiden 1980 yılında mezun oldu ve aynı yılın Kasım ayında Federal Almanya'ya geldi. 1980 - 82 yılları arasında Düsseldorf Kunst Akademisi'nde "Meisterschüler" olarak öğrenim gördü.
1980 yılından bu yana Düsseldorf'ta yaşamaktadır. Bu arada bir çok kişisel sergi açıp, karma sergilere katıldı. Mistik ve lirik konuları işleyen, halk edebiyatının çeşitli şiir türlerinde ve hece ölçüsüyle, yaşayan Türkçeyi kullanarak şiirler yazmaktadır. Şiirleri, hikayeleri ve araştırma yazıları Türkiye'de, Azerbaycan'da, Almanya ve Hollanda'da dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Resim sanatının yanında bir çok edebiyat dallarıyla da uğraşmaktadır. Göçmen işçilerin sorunlarını işleyen çeşitli türde yazılar yazıp, resimlemektedir. Batı Avrupa Türk Azınlığının oluşumunda kültür, sanat ve fikir bazında geliştirilmekte olan projeler geliştirip, meşgul olduğu sanat akımlarında işlemektedir.
Halil Paşa
1857 yılında doğup 1939 yılında ölmüştür. İlk asker ressamlarımızdan olan Halil Paşa "Mühendishane-i Berr-i Hümayun"u bitirmiştir. Okulu bitirir bitirmez "yaveran" sınıfına alınarak sarayda görevlendirilmiştir. Mezun olduktan sonra askeri liselerde de resim öğretmenliği yapmıştır. Uzun bir süre Paris'te Leon Gerome'nin atölyesinde çalışmıştır.
İstanbul'a dönünce önce binbaşılığa sonra da miralaylığa yükselmiştir. 1914 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Ali'si müdürlüğüne yükselen Halil Paşa, Fransa'dan yeni dönen genç ressamları bu okula alarak, okulda yeni bir anlayışla resim yapılmasını sağlamıştır. Hayatının son yıllarını Mısır'da Abbas Hilmi Paşa'nın konuğu olarak resim yaparak geçirdi.
İzlenimci ışık ve renk çözümlemelerine özgün bir ayırım kazandıran Halil Paşa, bu yönde uğraş veren resim sanatçılarına örnek oluşturmuştur. Derin bir anatomi bilgisi de olan ressam, Viyana'da açılan uluslararası bir sergide "Mme, X'in Portresi" adlı eseriyle altın madalya almıştır.
İbrahim Çallı
1882 yılında o zamanlar İzmir'e bağlı bulunan Çal kasabasında doğdu. (Çal kasabası bugün Denizli iline bağlıdır.) 1906'da Şeker Ahmet Paşa'nın desteğiyle Sanayi-i Nefise'ye giren İbrahim Çallı, 1910 yılında buradan mezun olduktan sonra Hikmet Onat ve Ruhi Arel'in de aralarında olduğu bir grupla Paris'e resim öğrenimine gönderildi. Ünlü ressam Paris'te L'Ecole des Beaux Arts'da Fernard Cormon atölyesinde eğitim gördü.
I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda dönen ressam, sanatın köklü gelişmelerden yana olduğunu her fırsatta belli etmiştir. Çallı, Sanayi-i Nefise'ye hoca olarak girdikten sonra Hikmet Onat, Nazmi Ziya, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Namık İsmail de okulda hocalık yapmaya başladılar. Çallı, iyi bir ressam olmanın yanı sıra iyi bir öğretmen olduğunu da kanıtlamıştır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında Şeref Akdik, Refik Ekipman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu gösterilebilir. 22 Mayıs 1960 yılında mide kanamasından ölen İbrahim Çallı, Cormon atölyesinde dört yıl klasik eğitim almasına rağmen, serbest bir teknikle resim çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının eserleri arasında portreler, nüler, peyzajlar ve natürmortlar daha ağırlıktadır.
Şeker Ahmet Paşa
1841’de İstanbul’da doğdu, 1907’de İstanbul’da öldü.
Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girdi (1855). Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra Harbiye’ye geçti.
Abdülaziz’in ilgisini çekince Resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mekteb-i Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisine geçti ve G.Boulanger ve J.L.Gérome gibi öğretmenlerden ders aldı. Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Türk ve yabancı ressamlarından oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27 Nisan 1873). Bu sergi Türkiye’de ilk resim sergisiydi.
İkinci sergi 1 Temmuz 187’te Darülfünun binası salonunda açtı. Bu sergide kendi resimleri, başka Türk ressamların eserleri, çoğunlukla Hristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı. Sanayii Nefise Mektebinin açılmasında etkili olmuştur (1876).
Hoca Ali Rıza
1864’te İstanbul’da doğdu, 1930’İstanbul’da öldü. Asker-i Rüstiye’de okurken resme olan ilgisi Harbiye’de de devam etti. Kendisi gibi resme meraklı arkadaşlarıyla okulda bir resimhane açılması için Ethem Paşa’ya başvurdu. İsteğinin kabulü üzerine Resimhane açıldı ve Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid bey gibi öğretmenler burada görevlendirildiler. Ali Rıza 1884’te .Harbiye’yi bitirince aynı okulda Resim Muallimi Muavini olarak atandı. Resim öğretmeni olarak Darüşşafa, İnas Sanayii Nefise Mektebi, Çamlıca ve Üsküdar Kız Liselerin’de öğretmenlik yaptı. Ölümünden 3 yıl sonra çocukları tarafından ilk toplu Resim sergisi açıldı. Başlıca eserleri şunlardır;
Manzara
Üsküdar’da bir sokak
Kayalar
Süleyman Seyyid
1842’de İstanbul’da Doğdu, 1913 yılında İstanbul’da öldü. İdadi ve Harbiye’de resim yeteneğiyle öğretmenleri Chirans ve Kess’in dikkatlerini çekti. Paris’e gönderilerek Abdülaziz tarafından Türk öğrenciler için açılmış olan Mekteb-i Osmani’de öğrenim görmeye başladı.
Paris Güzel Sanatlar Okulunu bitirdi. Harbiye’ye resim öğretmeni olarak atandı. Daha sonra Tıbbiye İdadisinde resim öğretmenliği yaptı (1884-1910).
Ali Avni Çelebi
1904’te İstanbul’da doğdu.Sanayii Nefise Mektebi’ne girerek burada Hikmet Onat’ın ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1922 ‘de kendi olanaklarıyla Münih’e giderek Hans Hoffman’ın yanında çalıştı. 1927’de yurda dönünce Konya Kız Öğretmen Okulu resim öğretmenliğine atandı. Bu sırada “Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği”ni kurdu(1927). Bu topluluğunun üyeleri, Ankara’da Etnografya Müzesi’nde ve İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Türk Ocağı’nda eselerini sergilediler(1928). Malatya ve Bilecik’te resim çalışmalrı yapan Çelebi, 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ve ,Tahran Sanat Bienali’nde 1.lik ödüllerini aldı. Sürekli katıldığı Devlet Resim ve Heykel Sergileri dışında, kişisel sergilerde açmıştır.
Nurullah Berk
1906’ta İstanbul’da doğdu, 1982’te İstanbul’da öldü. İlkokulu Heybeliada’da, ortaokulu Nişantaşı’nda okudu. Galatasaray lisesini bitirdikten sonra, Sanayii Nefise’ye girdi. Burayı, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde öğrenim görerek bitirdi (1924). Daha sonra Paris!e giderek Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda Ernest Laurent’in öğrencisi oldu. Yurda dönüşümde İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte “Müstakil Ressamcılar ve Heykeltraşlar Birliğini” kurdu (1978). Arkadaşlarıyla birlikte D grubu topluluğunu kurdu. 1939 İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine öğretim görevlisi oldu. UNESCO’ya bağlı “Uluslar Arası Sanat Eleştirmenleri Türkiye Komitesi”ni Suut Kemal Yetkin’le birlikte kurmuş, Paris, Moskova, Bükreş, Leningrad ve Brüksel’de açılan “Çağdaş Türk Grafik Sanatları” sergilerinde komiserlik yapmıştır. En tanınmış eserleri şunlardır;
* İskambil kağıtlı natürmort
* Ütü yapan kadın
* Çömlekçi
Nuri iyem
1915’te İstanbul’da doğdu. Güzel Sanatlar Akademisinde Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı Atölyelerinde öğrenim gördü (1933-1937). Arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da “Liman Resim Sergisini” düzenledi (1940). 1941’de Ferruh Başağa, Avni Erbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Nejat, Agop Arad, Haşmet Akal’la birlikte “Yeniler” Grubunda yer aldı. Bu grubun her yıl 2 kez açılan sergilerine katıldı (1941-1951). 1946-1983 yılları arasında yaklaşık 40 kadar kişisel sergi açtı. Paris’te (1946), Hollanda’da (1947), Venedik’te (1956), Sao Paulo’da (1957) resimlerini sergiledi. Başlıca resimleri;
Nalbant
Halk şairi
Çeşme başı
Aile
Ana şefkati
Abidin Elderoğlu
Abidin Elderoğlu 1901’de Denizlide doğdu, 1974’te Ankara’da öldü. Resim sanatına olan ilgisi, İdadi'de okuduğu yıllarda gelişti. 1919'da bu okulu bitirince, resim öğretmenliği vekilliğine atandı. İstanbul Öğretmen Okulu'nda okudu. Bu yıllarda, resim bilgi ve yeteneğini geliştirici çalışmalar yaptı, Muğla ve Buca'daki öğretmenliğinden sonra, 1930'da Fransa'ya gitti. Julian'da Albert Laurens ve André Lhote'un yanında çalıştı. 1932'de yurda dönünce, İzmir'de öğretmenliğe başladı. 1955'te emekli oldu ve Ankara'ya yerleşti. İlk sergisini, öğretmen olarak bulunduğu Buca'da açtı. 1956'da, Ankara'da düzenlediği kişisel sergisini, birer ikişer yıl arayla başka sergileri izledi. Yağlıboya resimler yanında, suluboya çalışmalara ağırlık verdi. 1964'te Paris'te, 1965'te Venedik'te açtığı sergiler ilgi topladı. Resim sanatının soyutluğunu sağlamak amacıyla, müziğin seslerin işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım-koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış bir anlayışı benimsediğini belirten Elderoğlu, Türkiye'de, 1950'li yıllarda belirgin bir çizgi oluşturmaya başlayan soyutçu eğilimin, 1960'lı yıllardaki temsilcileri arasında yer alır Resimlerinde kaligrafik değerleri, belirli bir plastisiteye göre düzenler, çizgi ile renk arasındaki oluşumları, süreçsel bir etkinlik düzeyinde işleyerek geliştirir.
ALİ AVNİ ÇELEBİ
1904’te İstanbul’da doğdu.Sanayii Nefise Mektebi’ne girerek burada Hikmet Onat’ın ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1922 ‘de kendi olanaklarıyla Münih’e giderek Hans Hoffman’ın yanında çalıştı. 1927’de yurda dönünce Konya Kız Öğretmen Okulu resim öğretmenliğine atandı. Bu sırada “Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği”ni kurdu(1927). Bu topluluğunun üyeleri, Ankara’da Etnografya Müzesi’nde ve İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Türk Ocağı’nda eselerini sergilediler(1928). Malatya ve Bilecik’te resim çalışmalrı yapan Çelebi, 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ve ,Tahran Sanat Bienali’nde 1.lik ödüllerini aldı. Sürekli katıldığı Devlet Resim ve Heykel Sergileri dışında, kişisel sergilerde açmıştır.
Abidin Elderoğlu
Abidin Elderoğlu 1901’de Denizlide doğdu, 1974’te Ankara’da öldü. Resim sanatına olan ilgisi, İdadi'de okuduğu yıllarda gelişti. 1919'da bu okulu bitirince, resim öğretmenliği vekilliğine atandı. İstanbul Öğretmen Okulu'nda okudu. Bu yıllarda, resim bilgi ve yeteneğini geliştirici çalışmalar yaptı, Muğla ve Buca'daki öğretmenliğinden sonra, 1930'da Fransa'ya gitti. Julian'da Albert Laurens ve André Lhote'un yanında çalıştı. 1932'de yurda dönünce, İzmir'de öğretmenliğe başladı. 1955'te emekli oldu ve Ankara'ya yerleşti. İlk sergisini, öğretmen olarak bulunduğu Buca'da açtı. 1956'da, Ankara'da düzenlediği kişisel sergisini, birer ikişer yıl arayla başka sergileri izledi. Yağlıboya resimler yanında, suluboya çalışmalara ağırlık verdi. 1964'te Paris'te, 1965'te Venedik'te açtığı sergiler ilgi topladı. Resim sanatının soyutluğunu sağlamak amacıyla, müziğin seslerin işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım-koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış bir anlayışı benimsediğini belirten Elderoğlu, Türkiye'de, 1950'li yıllarda belirgin bir çizgi oluşturmaya başlayan soyutçu eğilimin, 1960'lı yıllardaki temsilcileri arasında yer alır Resimlerinde kaligrafik değerleri, belirli bir plastisiteye göre düzenler, çizgi ile renk arasındaki oluşumları, süreçsel bir etkinlik düzeyinde işleyerek geliştirir.
Hikmet Onat
Asker ressamlarımızdan Hikmet Onat, Cormon’un atölyesinde aldığı eğitimle Türk resim sanatının kendine özgü bir izlenimci anlayışa sahip olmasını sağlayan “1914 kuşağı”nın en önemli temsilcilerinden olmuştur
Deniz binbaşısı Kanlıcalı Murad Ahmed Bey’in oğlu olarak İstanbul Fındıklı’da dünyaya gelen Hikmet Onat, Fındıklı Mahalle Mektebi ve Tophane Nadire Mektebi’nde ilk eğitimini
tamamlayarak Mekteb-i Fevziye’ye yazılmıştır. Babasının deniz subayı olmasını istemesi nedeniyle, Bahriye Mektebi’ne girmenin bir ön koşulu olarak Kasımpaşa Rüştiyesi’ne geçmiştir. 1899 yılında Heybeliada’daki Mekteb-i Bahriye-i Şahane’ye girerek, dört yıl eğitim görmüş ve teğmen rütbesiyle mezun olmuştur. İlk resim derslerine burada başlamış ve resme olan kabiliyetinin farkına varmıştır. Askerliğini tamamladıktan sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girerek Valeri ve Warnia atölyelerinde resim eğitimi almaya başlamış ve 1910 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl, Avrupa eğitimi için açılan sınavı kazanan Hikmet Onat subaylıktan ayrılmış; İbrahim Çallı ve Mehmet Ruhi Arel’le birlikte aynı dönemde devlet adına Paris’e gönderilmiştir. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde Cormon’un, önce misafir sonra da asil öğrencisi olarak eğitim almıştır. 1914 yılında yurda dönmüş ve bir süre Galatasaray Lisesi’nde resim öğretmenliği yapmıştır. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin düzenlediği Galatasaray Sergileri’ne katılarak çalışmalarını izleyicilerin beğenisine sunan sanatçı, Akademi Müdürü Halil Edhem Bey’in önerisi ile hazırlık sınıfının hocası olmuş, kısa bir süre sonra da atölye şefliğine yükselmiştir. Mayıs 1949 tarihinde emekli oluncaya kadar Akademi’deki görevini başarıyla sürdürmüştür
Resmin sevilmesinde etkili olan ressam
1922 yılında Çemberlitaş’ta Ressam Mehmet Ruhi Bey ve İhsan Bey tarafından “Serbest Resim Atölyesi” adında, Alman atölye sistemi örnek alınarak özel bir atölye kurulmuştur. Akademi’nin dışında her düzeyde resim eğitimi ve uzmanlığı sağlamayı amaçlayan bu kurs, Akademi’ye giremeyen öğrencilere resim eğitimi alma fırsatı sunmuştur. Hikmet Onat da Akademi’deki görevinin yanı sıra haftanın iki günü bu kurstaki öğrencilerin yaptıklarını tashih ederek gençlerin yetişmesine katkı sağlamıştır.
Bir izlenimcinin paletinden bir başka İstanbul
Hikmet Onat öncelikle bir açık hava ressamıdır. Yaşamı boyunca seher vaktinde resim malzemelerini ve taburesini alarak, doğa resimleri yapmak üzere yollara düştüğü bilinir. Sanatçı İstanbul Boğazı’na, kıyıdaki balıkçı teknelerine, mavnaların sulardaki yansımalarına getirdiği öznel yorumu ile ünlüdür. “Rumeli Hisarı Sırtlarından” konulu eserinin arkasına, şasi üzerine el yazısı ile 31 Temmuz 1968 tarihini atmıştır. Bu panoramik manzarasında ön planda serbest, dinamik fırça tuşeleriyle farklı yeşil tonlarda ağaçları ve yamaçların yeşilini ifade etmiştir. Karşı kıyı ve geri plan gittikçe açılan mor mavi renk değerleri ile belirtilmiştir. Sanatçı, gün ışığının etkilerini, biçimlerin lekesel değerlerini dağıtan ancak kendi içinde organik bir bütünlüğe ulaşan fırçatuşeleri ile ifade etmektedir.
1941 tarihli “Beşiktaş İskelesi” eserinde özgün fırçası ile teknelerin sulardaki yansımalarını, zengin şiirsel değerlere dönüştürmüştür. 1971 tarihli “Büyükada Gaz Motorları İskelesi” tablosunda, gaz motorlarının sulardaki menevişlerini resimlerken renkçi yorumuna duygusallığını katarak son derece güçlü bir esere imzasını atmıştır. 1962 tarihli “Çin Vazolu Krizantemler” adlı tablosunda ise son derece başarılı bir natürmort örneğini görmekteyiz. Türk resmine bize özgü izlenimci anlayışı getiren 1914 Grubu ya da bir diğer adıyla Çallı Kuşağı'nın en önemli temsilcilerinden olan Hikmet Onat, uzun ömürlü ve verimli bir sanatçı olarak çok sayıda peyzaj, natürmort, portre ve figürlü kompozisyon resimlemiş, eserleri resmimizin klasikleri arasında yerini almıştır.