Biçim verilen malzeme değiştikçe, sanatın değişik adlara ayrılması mümkün olabiliyor. Ancak, sanatı çeşitlendirirken sadece malzeme yönüyle sınıflandırma yapmak mümkün değildir. Malzemenin yanı sıra, ifade ediş biçimi veya daha kapsamlı bir ifadeyle yaratıcılık, bu sınıflandırmada önemli bir etkendir. Sözgelimi, bir heykeltıraş da ağaca biçim verebilir, bir marangoz da... Fakat heykeltıraşın ağaca biçim verişteki ifade tarzı ile, marangozun biçimlendirmesindeki ifade tarzı aynı değildir. Heykeltıraş biçimlendirmesini alışılmışın dışında, yeni ve özgün bir biçimde yaparken, marangoz ise alışılmış, bilinen veya tekrar edilen bir biçimlendirme yapar.
Bu bakımdan sanat genel olarak önce iki gruba ayrılır
a) Pratik sanatlar / endüstriyel sanatlar (zanaat),
b) Güzel sanatlar.
Güzel sanatlar deyince aklımıza, insan yaratıcılığı, insanın ilk çağlardan bu yana kendini ifade ettiği, tam yetkinleşemediği dönemlerde, çizgi, boya, kil yoluyla içini döktüğü biçimler, desenler, çeşitli oluşumlar geliyor. Yetkinleştiği dönemlerde ise, örnekler çok çeşitli. Sözgelimi, ünlü Rönesans sanatçıları, yapılar, anıtlar, köprüler, müzeleri dolduran resimler, sonra şiirler ya da Mimar Sinan'ın camileri, çeşmeleri, köprüleri .. Derken günümüzün sanat eserleri, insan aklıyla duygularının estetik beğenisiyle yaratıcı gücünün ortaya koyduğu, bilim ve teknolojinin de en üst seviyelerindeki çağımız sanatçılarının sanat ürünleri : Çağdaş resim, heykel, roman, tiyatro, sinema, çelik ve cam yapılar, incecik kullanım eşyaları, sesin, ışığın, rengin, oyun gücünün birleştiği büyük sahne olayları, türlü tasarımlar.
Acaba güzel sanatları nasıl sınıflandırabiliriz?
Geleneksel ve çağdaş olmak üzere iki biçimde sınıflamak, bize bazı kolaylıklar getirebilir.
Geleneksel sınıflama, güzel sanatları, hitap ettiği duyu organlarına göre sınıflar. Sözgelimi "görsel sanatlar" (plâstik sanatlar), göze ve görmeye dayanan sanatları, resim, heykel, mimari gibi dalları bir grupta topluyor. Fonetik sanatlar, müzik ve türleri ile edebiyatı; ritmik sanatlar ise, hem görme ve hem de hareketle ilgili olan sinema, opera gibi sanatları kapsamaktadır.
Ancak, bu sınıflandırmanın ister istemez dışında kalabilen bazı türler de olabiliyordu. Sözgelimi, karikatür veya seramik gibi. Bu sebeple, daha çağdaş bir sınıflandırmaya gerek duyulmuştur. Bu sınıflama, söz konusu edilen sanat dalının niteliği ve tekniği gözönünde bulundurulmaktadır. Buna göre, şöyle bir sınıflandırma yapılabilir :
Yüzey Sanatları : Tüm iki boyutlu sanat çalışmaları, yani bir eni ve bir boyu olan kâğıt veya tuval üzerine, bir duvar ya da kumaş üzerine uygulanan sanatlardır: Resim ve türleri ( yağlı boya, sulu boya, baskı sanatları, afiş, grafik çizimler ), duvar resmi, minyatür, karikatür, fotoğraf, batik, süsleme vb.
Hacim Sanatları : Üç boyutlu sanat çalışmalarıdır. Sözgelimi heykel, seramik, anıtlar gibi.
Mekân Sanatları : İç ya da dış mekânı içine alan ya da düzenleyen sanat dallarıdır. En başta mimarî olmak üzere (bahçe mimarîsi, peyzaj mimarîsi), çevre düzenlemesi gibi mekâna ilişkin tüm tasarım çalışmaları.
Dil Sanatları : Edebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlardır: Roman, hikâye, şiir, deneme, tiyatro metni, film senaryosu vb. gibi.
Ses Sanatları : Müzik ve bütün türlerini kapsayan sanatlardır : Halk müzikleri, klâsik müzikler gibi.
Hareket Sanatları : İnsanın, bedeniyle anlatım gücü kazandırdığı sanatlardır: Bale, dans türleri, halk dansları, pandomim vb.
Dramatik Sanatlar : İnsanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır: Tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri buna örnek olarak gösterebiliriz.
Böylece, bütün sanat dallarını içine alan bir sınıflandırma yapmış olduğumuzu söyleyebiliriz.
SANATIN TANIMI
Sanat üzerine farklı tanımlar yapılmaktadır. Akademik çevrelerce yapılan tanımlar üzerinde durmak gerekir. “Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır. ” Sanat, en kaba anlamıyla, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram olarak kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat kavramı üzerine yapılan yorumlardan önce sanat hakkında biraz bilgi vermek gerekir. İnsanoğlu yazılı anlatıma başlayamadığı çağlarda kendisini ifade edebilmek için, kendine ve çevresine göre iletişim adına aradığı anlamı bulabilmek için görsel anlatım yollarını yani sanatı kullanmıştır. Böylece anlattıkları ile kişiliğini oluşturmaya başlamıştır. Sanatın tanımını verirken farklı açılardan bakmamız gerekir. Bu durumda da farklı tanımlarda bulunabiliriz. Sanat; “yaratıcının ve alıcının duygularında varolan biçim ve ahenk birliği bağlantılarını harekete geçirip güzeli ortaya koyabilecek, hoşa giden yaratma çabasıdır, bir sanatçının ürün verebilmesindeki amaç, duymakta olduğu his ve heyecanları başkalarına da aktarmaktır ve bu aktarma işini nesnel olarak üstlenen de sanat ürünüdür.” Sanat güzel olandır, estetik olandır, insanlığın varlığı ile kendini var edendir. “Sanat görsel ve duygusal iletişim aracıdır. Sınırları ve boyutları verici ile alıcının kapasitesine ve kültürel birikimine bağlı olarak gelişir.”
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur. İnsanlığın geçirdiği evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her dönemde ve her toplumda, sanat farklı görünümlerde ortaya çıkmıştır.
Bugün sanatın “duygusal ve düşünsel etkileme gücü”’ne sahip oluşu daha belirleyicidir. Bu anlayışa en uygun tanımı yapan Thomas Munro’ya göre; “sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir”. Sanat, güzel ile uğraşır. Güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir.
“Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır”.
Kant’a göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel sanatı ancak deha yaratabilir.
Hegel’e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.
Marks’a göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.
B. Croce; güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.
Sanat, deha düzeyindeki zekanın, var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alandır. Sanatçı, zekası ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olduğu için, gerçek sanatın anlayanı azdır. Onu anlamak için çaba gerekir.
Sanat, felsefenin en büyük açıklanamamış sorularından biridir. Sanat duyguyla tasarlanmış, içine emek sarf edilmiş bir eserdir.
“Sanattaki estetik, doğadaki güzelliklerin insan ruhunda oluşturduğu düzenli bir olgudur. Sanat; inanç, felsefe, bilim ve teknik becerisi içinde yaklaşmaya özen göstermektedir.” Sanatçının bilimsel ve sanatsal veriler doğrultusunda kendisini çizgi, renk ve sözcüklerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır. Sanat, önceleri biçim bakımından özgürlük ararken; bugün, anlam, konu, ruh ve estetik bakımından özgürlük aramaktadır.
“Sanat öyle bir kişilik ifadesidir ki, bir dile bir zümreye hitap etmez, o bütün insanlara hitap edecek boyutlarda engin ve bütün insanları etkileyecek çapta güçlü, evrensel bir ifade tarzıdır.”
Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. İnsan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.
Tolstoy, “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” demektedir. İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur. Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir yada müzik parçası, ya tabiattan yada insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Sanatı farklı bir biçimde de tarif etmek mümkündür. “İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı”. İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir. Sanat, “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç” olarak kabul edebilir. Sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır.
Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin çok özel iç dünyası, imgeleri, düşünüleri ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok özel dünyanın dışa aktarılması, bir başka deyişle anlatımı, başkalarının anlatımının anlaşılması, insan için bir ihtiyaçtır. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak isteneni izleyiciye iletme amacını güder.
“Sanatı en yalın biçimde tanımlamak gerekirse; sanat bir görüş yada seziştir. Sanatçı bir imge yada resim üretir. Sanattan tad alan biriyse yüzünü sanatçının ona gösterdiği yöne çevirir ve kendisi için açılmış olan pencereden bakarak, kendinde sanatçının imgesini oluşturur.
Çağlar boyunca insan, güzel sanatların tümünü, kendini ve ait olduğu toplumu geliştirme, zenginleştirme ve güçlendirme yolunda vazgeçilmez bir unsur olarak görmüş, kendi kültür birikimini yarınlara aktarma konusunda bilinçli ya da bilinçsiz olarak bundan yararlanmıştır.
Sanat eğitimi ile ilgili literatür tarandığında dış kaynaklı yayınlarda ilk dikkati çeken şey, ülkelerin eğitim politikalarında yaratıcılık eğitimine verilen önem ve bunun sonucu olarak sanat eğitimi konusundaki yayınların çeşitliliğidir. Bu yayınlara dayalı olarak ABD ve Avrupa ülkelerinde sanat eğitimi derslerinin müfredatları incelendiğinde; özellikle ilk ve orta öğretim kurumlarının programlarında "Art, Kunst" vb. derslerin haftalık ders saatlerinin fazla olduğu, ders kapsamlarının farklılığı, içeriklerinin bireyi yarınlara hazırlamada etkili olduğu, ayrıca öğrencilerin gelecekte iyi birer sanat tüketicisi olmalarının hedeflendiği dikkati çeker.
Batı ülkelerindeki program geliştirme çalışmalarında ise; yaş grubu özelliklerinden yola çıkılarak eğitim süreçlerinin incelendiği, eski yöntemlerle birlikte değişen dünya koşulları içerisinde bireyin ihtiyaçları dikkate alınarak durumun bilimsel verilerin ışığında değerlendirildiği ve planlandığı, örneğin "Bilgisayarla Resim ve Tasarım" anlayışının kapsam içine alındığı gözlenmektedir.
Batı, sanat eğitiminin birey üzerindeki etkisini çok iyi kavranmış konuya ilişkin devamlı bir arayış içerisindedir. Bireyin gelişiminde sanat eğitiminin önemini daha iyi ortaya koymak üzere konunun detaylandırılması bizde de kurum ve kişileri harekete geçirerek belki sanat eğitimini müfredat içerisinde hakettiği yere koydurabilir. Bu nedenle neden sanat eğitimi gereklidir sorusuna yanıtlar bulmaya çalışalım.
Kalıcılık. Sanat eseri teknik olarak kalıcı olmalıdır, mesela Leonardo daVinci’nin kendi yaptığı boyaların 5-10 yıl sonra bozulduğunu düşünün, o zaman bu sanat eserleri olurmuydu? Veya Franz Kafkanın Naziler tarafından yakılmış eserlerini düşünün, yakılmadan önce bu eserler vardı ama şimdi?
Orijinallik. Sanat eseri sanatçının anlatmak istediği evrenin bir parçası hakkındaki algılamalarını bize verirken o eser en azından teknik olarak özgün-orijinal olmalıdır, yani daha önce “bu şekilde bir algılama aynı teknikle” verilmemiş olmalıdır, örnek vermek gerekirse ben Mona Lizaya benzer bir kişiyi aynı gülümseyişle çizerken fırça darbelerimde aslında ona olan platonik aşkımı belirtiyorsam, bu daVinci taklitçiliği olur, ama bu eserdeki ana platonik aşk fikrini bir daha kullanamayacağım anlamına gelmez ama o zaman bu fikri verirken kendi modelimi kendi gördüğüm biçimde ve kendi tekniğimle uygulamasını yaparak eserimi yaratmalıyım, o gülümseyiş daVinci’nin platonik aşk mesajını sunuş biçimidir, ben bir kol hareketi, bir dudak ısırmasını aynı mesaj için değişik bir teknikle uygulamış olurum, eğer yaptığım bu eser sanat tarihi içinde doğru bir ekol veya çağdaş eğilimler taşıyorsa bu bir özgün-çağdaş sanat eseridir. Bu yüzden çok basit öğeleri kullanarak yapılan sanat eserlerinde orijinal olmak daha zordur. Ama unutulmamalıdırki taklit sanatçının asistanlık dönemlerinde tekniğini geliştirir, görüş açısını büyütür, sanatçı toplumdan ve ustalarından aldığı kültürel temel üstüne oturmaktadır sanatçı bu altyapısını aşabildiği zaman bir sanatçı olur, bu yüzden esinlenmeler aynı tekniği kullanmalar doğaldır, dünyada önceki bir ustadan veya kendi ustasından esinlenmemiş bir sanatçı yoktur, ama sanatçının eserleri kendine özgün olacak kadar olgunlaşmıştır. Bu şart yerine gelmezse o eser maalesef taklit veya tekrar olur, orijinal sanat eseri olmaz..
Çarpıcılık. Sanat eseri çarpıcı olmalıdır (Katharzis etkisi için), bunun için sanat eserinin kompozisyonunun, düzeninin, renklerinin, ritminin albenili olması gereklidir, ki sanat eseri değerlendirici kesim tarafından algılanabilsin, dikkati çekilsin, bu şimdiye kadar yapılmamış teknikler uygulanarak, gariplik, çirkinlik özelliği kullanılarakta yapılabilir, ama en çok kullanılan güzellik, hoşluk, estetik ve çarpıcı cümleler renkler öğelerdir. Mesela Franz Kafkanın eserlerinde kullandığı teknik, mekanların karmaşıklığı, büyüklüğü ve can sıkıcılığı, kişilerin kendi aralarındaki ilişkilerinin son derece alt düzeyde hatta ilkel ihtiyaçlar düzeyinden öte geçmemeside romanlarının çarpıcılığını sağlayan özelliklerdendir, Kafka bu ilkel kişilikleri ve mekanları kendisiyle toplum ve evrenle arasındaki ilişkileri anlatırken traji-komik öğeler olarak kullanmaktadır.
Çağdaşlık.. Sanat eseri çağına uygun biçimde ve çağdaşlarıyla uygun sanat ekollerinin birisine atfedilecek bir şekilde veya en azından bu ekollerden birisine benzediği varsayılarak değerlendirilir. Eğer bunlar uygulanamıyorsa Sanatçının sanat eserleri yeni bir ekol sayılabilcek düzeyde (kalitede ve kantitede) olmalıdır-ki sanatçının bu yeni sanat eserleri dizisi eski ekollerle sürekliliği olan yeni bir ekol sayılabilsin. Eğer bu ekoller o sanat eserine uygulanamıyorsa, veya sanat tekniğinde ekoller çok belirgin değilse (Fotoğrafta olduğu gibi), o zaman o eserler içerdikleri objelere görede sınıflandırılabilirler. Doğa-Peysaj-Makro-İnsan-Sosyal-Şehir Peysajı-Evcil Hayvan-Vahşi Yaşam-Infrared gibi.
Evrensellik. Sanat eseri evrensel olmalıdır, yani dünyadaki tüm sanattan iyi anlayan değerlendiriciler tarafından zaman içinde ortak sanat değerleri dizisinde yeri olduğu fikri ortak olarak benimsenmelidir, bu zaman alıcı bir süreçtir, sanat eseri tüm dünyadaki sanat değerlendiriclerinin beğenisini kazanmasını gerektiren süreçlerden geçmelidir, ve bu yorumlar kalıcı olmalıdır bu süreç aynı zamanda sanat eserinin “Klasik” bir sanat eseri olduğu mertebesinide beraberinde getirir. Eğer sanat eseri tüm yorumcular tarafından aynı düzeyde algılanmıyorsa veya yorumcular yorumlarını ve ilgilerini o sanat eseri için zaman içinde değiştiriyorsa o sanat eseri sadece beğenildiği zaman süreci içerisinde Klasik olarak değerlendirilmez ama bir kısım değerlendirici tarafından belli bir süre sanat eseri olarak algılanıyorsa o zaman “Popüler” sanat olarak değerlendirilir (Pop müzik gibi). Eğer bir sanat eseri yeterli sanat değerlendiricilerinin değilde sanat bir kolu eseri ve tarihi hakkında yeterli sanat değerlendiricileri kadar bilgisi olamayan kişiler tarafından değerlendirilmiş ve sürekli değil ama belirli bir süre için belli bir yerde büyük sayıda kişi tarafından beğeni kazanmış eserler de Popüler sanat ünvanını kazanır. Ama bir sanat eseri hemen her yerde tüm yeterli sanat değerlendiricilerinin çoğunluğunun (hepsinin olmayabilir) beğenisini her zaman kazanıyorsa o eser Klasiktir. Eserin evrensel olabilmesi için tekniğine uygun ve evrensel olarak ortak algılanabilecek şekilde yapılması gerekmektedir, böyle sanat eserlerini Trabzondaki tüm değerlendiricler farkli Cincinatti’deki tüm değerlendiriciler farklı olarak algılıyorsa bu sanat eseri evrensel niteliğe kavuşmamış demektir, hiç olmazsa bu iki şehirdeki bazı değerlendiriciler eserin en azından belli bölümleri için aynı algılamaları duyumsamalıdırlar
Kişisel Devamlılık, Sanatçının Evrimi. Sanatçının eserleri en azından onun belli bir dönemi için, evren parçaları hakkındaki görüşünü gösterir, insan doğasına uygun olarak belli dönemlerinde veya tüm sanat yaşamı boyunca eserleri onun bu görüş açısını yansıtır, yine insan doğasına uygun olarak zamanla sanatçı değiştikçe bu görüş açısıda değişebilir, genellikle bu değişim sanatçının eski bakış açılarına uyumlu bir biçimde olur. Yani bir sanatçının sanatı sürekli olarak değişir. Bunu sanatçının gelişimi, değişik evreleri diye adlandırmak mümkündür.
Farklı Kategorideki Sanat Eserleri. Folklorik veya bölgesel ve tarihi sanat eserleri farklı kategoridedir, çünkü böyle sanat eserleri yukarıda belirtilen sanat eserlerinin değerlendiricileride o bölgeye veya o zamana ait olmalıdır, folklorik ve bölgesel bir sanat eserinin dünyanin öteki ucundaki bir değerlendiriciye aynı algılamaları vermesi beklenemez bu yüzden böyle sanat eserleri içinden geldikleri kültür değerlerine göre değerlendirilmelidirler mesela eski Çin müziği eserler bölgesel müzik sanat eserleridir, bizim anlamamız beklenemez veya eski tarih çağlarında yapılan eserler, mağara resimleri veya örneğin Eski Mısır resimleri ve hiyeroglifleride o zamana ait ölçülerle değerlendirilmelidir, çünkü o zamanlarda yazı harfleri bile sanat olarak değerlendiriliyordu.
Yayınlanma Gerekliliği. Sanat eseri yayınlanmalıdır, alıcıların-değerlendiricilerin yani tüm insanlığın görüşüne sunulmalıdır, yayınlanmamamış bir eserin anlamı eser eğer imkansızlık nedeni değilde bilinçli olarak yayınlanmamışsa o eseri yaratanın kişisel tatmininden öteye geçmez, yayınlanmamış bir bilimsel araştırmadan farkı yoktur. Bunu kaba ve komik bir örnekle çok güzel ekmek yapan bir fırıncının ekmeklerini satmayıp bunu diğer ekmek yiyen kişilerin (yani izleyicilerin) kullanımına sunmamasına benzetebiliriz. Sanat eserlerinin eski yayınlanma zorlukları (kitap bastırma, sergi düzenleme gibi) günümüzde İnternet sayesinde büyük ölçüde aşılmıştır. Bugün internet sayesinde sürekli bir sergi veya sergiler sahibi olabilr veya olan sergileri izleyebiliriz, hatta sanatçının kendini geliştirmesine yardımcı olması hatta hayatını kazanmasını sağlayacak şekilde eserleri satabiliriz.
Soyutlama, Değiştirme: Sanatçı evreni kendi aklına göre yorumlamalıdır, tamamen orijinaline benzeyen kayıtlar sanat değildir, Mimezis kuralının burada işlemesi gereklidir, bunun için deformasyon, renk ve şekil değişiklikleriden tutunda modern sanattaki gibi gerçeklikten tamamen kopmaya giden metodlar kullanılmalıdır. Estetik kaygılar, soyutlama ve saflaştırma, Aristonun Mimesis ve Katarsis mental tekniklerine-kuramları gibi sanat teoriği ve estetik kurallar uygulanır. Bu değiştirme sembolizm yani semboller kullanılarak bazı kavramların yeniden tanımlanmasınıda içerebilir.
(Dikkat ederseniz YARATICILIKTAN şimdiye kadar sözetmedik çünkü gerek yoktu, bir mimetik veya katartik etkiyi yaratmak için yaratıcılık zaten tek unsurdur, tüm bunları içeren bir kavramdır.)
Bir eserin sanat olabilmesi için yukarıdaki şartlerin tek tek veya bazılarının değil bütün şartların birlikte yerine gelmesi gerekmektedirki o eser sanat eseri olsun, şimdi sanatın ayrımını daha iyi yapabilmek için birazda ne sanat değildir diye ayrım yapalımki sanat kavramı kendi yerini daha iyi belirlesin.
!>